MASALLARIN EFENDİSİ GÖNÜLLERİN SESİ
   
 
  Haberler
 
Ahıska Türkleri ile ilgili haberler
MAHALLÎ AHISKA MÜZİĞİ KAYBOLMAK ÜZERE
Hamit GAZİGİL / Müzik Öğretmeni / BURSA-YILDIRIM tarih 05.07.2008, 06:51 (UTC)
 MAHALLÎ AHISKA MÜZİĞİ KAYBOLMAK ÜZERE


Değerli AHISKA okuyucularımız, dergimizin bu köşesini Mahallî Ahıska müziğine ayırdık. Dergimize böyle bir konuyu ayırmaktaki amacımız hepimizin ortak sorusu olan “Acaba bizim mahallî müziğimiz gerçekten var mıdır?” sorusuna cevap aramaktır. Belki bazılarınız bu konuya ön yargıyla yaklaştığımızı düşünerek “Tabii ki bizim de mahalli türkülerimiz ve halk oyunlarımız mutlaka vardır” diyecektir. Doğrudur, vardır; ama hangisi?

Ben 1966 Özbekistan doğumluyum. Babamın “Anavatanımıza bir adım daha yakın olalım” arzusuyla başka bir Kafkas devleti olan Azerbaycan’a göç ettik. Burada Güzel Sanatlar Yüksek Okulu Halk Müziği Bölümünden mezun olduktan sonra beş yıllık müzik öğretmenliği geçmişim oldu. 1996 Bursa’ya göç ettim. Bursa Büyükşehir Belediyesi Konservatuarı Türk halk müziği bölümünde müzik öğretmeni olarak işe başladım ve halen bu vazifemi sürdürmekteyim. Okuduğum kaynaklardan edindiğim bilgilere göre Türk halk müziğinde yirmi binin üzerinde türkü vardır ki bunların yalnızca on bini derlenip kültürümüze kazandırılmıştır.

Mesela; bir Ege veya İç Anadolu yöresinin kültür zenginliği dünyadaki bazı ülkelerle kıyaslanırsa daha zengindir. Türkiye’nin her yöresi ayrı ayrı bu kadar zengin kültüre sahipken, aynı kültürü taşıyan insanların evlatları olarak biz Ahıskalılar, neden bu zenginlikten mahrum durumdayız. Neden türkülerimizden mahallî oyunlarımızdan (Ahıska barı dışında) manilerimizden elimizde her hangi bir kaynak bulunmamaktadır. Neden çok değerli sanatçı büyüklerimiz zengin kültürümüzden bizlere neredeyse hiçbir kaynak bırakmamışlardır?

Yıllardır yöremizin düğün ve derneklerinde kültür faaliyetlerinde bulunmaktayım. Elimizde Ahıska barı dışında her hangi bir halk müziği ve halk oyunu bulunmaması (ki barımız bile neredeyse yozlaşmak üzere) bu tenkit edici sorularımın ana sebeblerinden biridir. Yıllarca geçimini bu kültür zenginliğine borçlu olan sanatçılarımız, nedense kültür mirasımız olan bu zenginliği gelecek nesillere bırakmak söz konusu olduğunda yeterli gayreti (küçük çapta çalışmalar dışında) göstermemişlerdir. Yaşamış olduğumuz Sovyetler Birliği iktisadinin en parlak döneminde; yani insanlarımızın refah düzeyinin iyi olduğu dönemlerde bile, nedense biz Ahıskalılar müziğe sanat yönüyle değil de daha ziyade “piyasacı” zihniyeti ile yanaşmışız. Hatta müzik eğitimi almış sanatçılarımız bile kendi alanlarını devam ettirmek yerine piyasa müziğine yönelerek bu kültür mirasımızın yeni nesillere taşınmasında bilim bakımından fazla katkıda bulunmamışlardır. Hâlbuki eski Sovyetlerde yetişen yüzlerce müzik adamı dünyanın birçok ülkesinde müzik alanlarında eğitim vermekte, dünyaca ünlü orkestraları yönetmektedir. Türkiye’nin neredeyse bütün üniversitelerinin müzik fakültelerinde eski Sovyetlerden (Azerbaycan, Özbekistan, Türkmenistan, Ukrayna, Rusya) gelen müzik hocaları ders vermektedir. Eski Sovyetler Birliği’nin müziğe, sanata ve edebiyata çok önemli kaynaklar ayırdığı zamanda neden biz Ahıskalılar bu fırsatlardan yararlanarak kendimizi bu alanlarda geliştirmemiş, kültür mirasımızı kayıt altına almamışızdır. Bunun sonucudur ki elimizde olan kültür kaynaklarımız bile kaybolmaya yüz tutmuştur. Tabii ki burada kendi alanlarında almış oldukları eğitimi başarılı bir biçimde devam ettiren sanatçı dostlarımız istisnadır. Sevgili dostlarımız; amacımız mahalli sanatçılarımız olarak yıllarca bu işe gönül vermiş büyüklerimizin emeklerini bir kalemde silip atmak değildir; fakat elimizde zengin kültürümüzden hiçbir kaynağın bulunmaması, bu tenkitlerimizin ne kadar haklı olduğunu göstermektedir. M. K. ATATÜRK ne kadar da güzel söylemiştir “Sanatsız kalan bir milletin, kalbine giden ana damarlarından biri kopmuş demektir”

Amacımız bu gidişata bir “dur!” demektir; çünkü bu zengin kaynaklarımızın çoğu yalnızca yaşayan insanlarımızın hafızasında kayıtlı olduğu için, onlarla birlikte bu bilgiler de bu dünyadan göç etmiştir. Şu an hafızaları bir kültür kaynağı olan insanlarımızdan yararlanarak bu bilgileri kayıt altına almazsak, kültürümüzün yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacağı kaçınılmazdır.

Değerli AHISKA okuyucuları, bari hayatta olan kaynaklarımızı kayıt altına almak için bu şerefli vazifeyi üstlenmeği kendime bir borç bildim. Hayatta olan Ahıska doğumlu dedelerimizin, ninelerimizin evlerine bizzat gidip onların söyledikleri türküleri, manileri ve ağıtları notaya alarak âcizane derleme çalışmalarına başladım.
Bir milletin kültür birikimini derlemek, kayıt altına almak dünyanın en şerefli işlerinden biri olsa gerek; çünkü derlemek için gittiğim her evde bir hazinenin yattığını gördüm ve ne kadar geç kaldığımızın farkına vardım. Mesela; Kıldeli Çiçek Ninenin (Tatidze) karşısına geçip “Çiçek Nine bildiklerini yazmağa geldim” dediğimde “Eh be oğlum, on beş yirmi yıl önce gelseydin ya, bildiklerimin hepsini neredeyse unuttum” dedi. Ne kadar acı değil mi? Yine de Çiçek Ninenin oğlu değerli hocamız Hüseyin Beyin gayretleri ve güzel eşinin güler yüzlü çabalarıyla Çiçek Nineyi konuşturmayı başardık. Epey türküler, maniler, fıkralar, deyimler yazdık.

Başka bir adresimiz Çinibanlı Fahrettin Dede ile eşi Herdem Nine idi. Bu tatlı ihtiyarlarımızdan da bilmediğimiz uzun havalar (derbeder) türküler, Ahıska yöremizin meşhur sanatçılarının hikâyelerini dinledik. Mesela; Sakunetli meşhur zurnacı Horoz (İlyas)’u anlattı ve onun akrabalarının halen Bursa’da yaşadıklarını söyledi. Oğlu Ali Bayram’ın güzel sesinden mahallî barımızın bilmediğimiz çeşitlerini kaydettik. Evet, değerli arkadaşlar sırada daha çok adresimiz var. Bir işe başlamak, o işi başarmanın yarısı demektir. Ne kadar güzel (doğru) değil mi? Öyleyse yola devam…

Bu konuda bütün değerli hemşerilerimize de büyük işler düşmektedir. Mesela; ailenizde, komşunuzda kısacası çevrenizde bulunan bu ana kaynaklarımızı dergimiz aracılığıyla bizlere ulaştırarak kaybolmağa yüz tutmuş kültürümüzü yaşatmak adına sizler de önemli katkıda bulunmuş olursunuz.

Umarım sizin katkılarınız, bizim de gayretlerimizle kültürümüzü hak ettiği mertebeye getirir ve gelecek nesillerimize şerefli bir kültür mirası bırakmış olmanın gururunu yaşarız.
Hepinizi en içten sevgilerimle selamlıyorum.

 

AHISKA TÜRKLERİNİN VATAN SEVGİSİ
Bahadir ALİ tarih 05.07.2008, 06:50 (UTC)
 Vatan olmadan bir milletin ayakta durması mümkün değildir. Vatansız bir millet ezilmeğe, dağılmaya ve parçalanmaya mahkûmdur. Bir milletin var olması ve devam edebilmesi ancak vatana sahip olmakla mümkündür. İşte var olan vatanın korunması veya elden çıkmış vatana tekrar sahip olunabilmesi vatan sevgisiyle elde edilir.

Vatan sevgisi, sevgilerin en mukaddesidir. Efendimizin buyurduğu Vatan sevgisi imandandır hadisinin bilinci altında olmak her Müslümanın vazifesidir. Vatan sevgisinin imandan olması hasebiyle, vatan uğrunda ne gerekirse yapabilecek aşka ve samimiyete ihtiyacımız vardır. Bu sevgi yalnızca söz ile değil icraatlarla gerçekleşir. Gecesini gündüzüne katarak aşkla şevkle vatan için mücadele edenle yalnızca sözde vatan sevgisine sahip olan hiçbir zaman aynı kefeye konulamaz. Vatanını seven kişi gerekirse onun uğrunda canını, malını ve her şeyini feda etmekten çekinmez.

Yıllarca sürgün hayatı yaşamaya mahkum edilen Ahıska Türklerinin, kalplerinden vatan sevgisinin silinip çıkarılmak istenmesine rağmen bu asla başarılamamıştır; çünkü Ahıska Türkleri yıllardır yurtlarından sürülmüş olmalarına rağmen daima bir gün vatanlarına dönecekleri umuduyla ve imanıyla yaşamışlardır. Vatan hasreti adeta burunlarında tütmüştür. Dünyanın neresinde olursa olsun kendi kimliklerini ve benliklerini asla kaybetmemişlerdir.

1944 yılında sürgün günlerinde niçin direnmeden veya tepki göstermeden sürüldüğümüze dair sorular birilerinin aklına gelebilir. O birilerine cevabımız şudur. Tarihte silah gücüyle yenilmeyen halklar, başka türlü oyun ve tuzaklara düşürülerek haince yenilir. Ahıska Türklerinin kolayca yurtlarından çıkarılmaları ve sürgüne gönderilmelerinin benim tespitlerime göre iki sebebi vardır: Birincisi, Ahıska Türklerini sürgün eden Stalin gaddarı, sürgünü halkın bütün gençleri İkinci Dünya Savaşında SSCB topraklarını Almanların işgalinden korurken gerçekleştirmiş ve bu sebeple yurtta hainlere karşı koyacak kimse bulunmamıştır. İkincisi, halkı yalan uyduruklarla bir aylığına buradan çıkarıldıklarını daha sonra tekrar döndüreceklerini söyleyerek çıkarmışlardır; yoksa tarih boyunca meydana gelen savaşlarda Ahıska Türklerinin Ahıska’yı savunmaları meşhurdur. Defalarca Ahıska’ya saldıranlar bozguna uğratılmışlardır. Maalesef 1828’de gerçekleşen son saldırı Ahıskalıların aleyhine sonuçlanmış ve Ahıska Ruslar tarafından işgal edilmiştir.

Ahıska Türklerinin vatanlarına ne denli bağlı oldukları hakkında yabancı yazar J. Baddeley, Rusların Kafkasya’yı İstilası ve Şeyh Şamil adlı kitabında şu bilgileri aktarmaktadır:

"Kendi mahallî başkanları tarafından yönetilen Ahıskalılar, çok savaşçı ve korkusuz, kıpır kıpır insanlar olarak ün salmışlardır."

"18 Ağustos 1828’de Rus ordusu Ahıska şehri önlerine geldi. Şehirden beş altı kilometre uzaktaki garnizon, Ruslarla iki gün süren kanlı çarpışmalar yaptı. Burada üstün gelen Rus kuvvetleri, Ahıska'yı kuşatmağa başladılar. Rusların gelmesini dört gözle bekleyen Yahudi ve Ermeni azınlığı saymazsak geriye kalan Müslüman halk, cesur ve savaşçı insanlardan oluşuyordu. Bunlar, kadınları da dâhil olmak üzere hayatlarını, evlerini ve mallarını sonuna kadar savunmaya kararlıydılar. Bu insanlar, Ruslara gülerek kendilerine olan güvenlerini şu biçimde açığa vuruyorlardı: "Siz gökteki Ay'ı Ahıska camisindeki hilâlden daha kolay sökebilirsiniz!"

"Ruslar, 27 Ağustos’ta sabaha karşı ânî bir hücuma geçtiler. Şehir toplarla dövüldü, çevredeki binalar ateşe verildi. Her tarafa yangın paçavraları atarak şehrin evlerini yakmağa başladılar. Genç-ihtiyar, çoluk-çocuk şehir halkı büyük bir cesaretle savaştılar. Kadınlar canlı olarak Rusların eline geçmektense yanan binalara dalarak canlı canlı yanmağı tercih ediyorlardı. Bir camide toplanan yüzlerce insan diri diri yakıldı. Rus askerleri bu kahramanca mücadeleyi sindiremiyor, ele geçirdikleri insanları çoluk çocuk demeden acımasızca öldürüyorlardı.”

Evet, yabancı yazarların bile kabullendikleri gibi cesur halkımız tarih boyunca vatanı için canlarını, mallarını ve her şeylerini hiç düşünmeden feda etmişlerdir. Tarihte adlarını altın harflerle yazdıran atalarımızın bize bıraktığı bu mukaddes vatan sevgisi mirasını ihanet etmeden sürdürmemiz gerekmektedir. Son zamanlarda, yıllardır vatanlarından mahrum olan Ahıska Türkleriyle ve yurda dönüşle ilgili olumlu gelişmeler meydana gelmektedir. Tabii ki bütün bunlar, halkımızın ve değerli başkanlarımızın vatan sevgisi aşklarından dolayı bıkmadan, usanmadan uzun uğraşları ve çabaları sonucunda elde edilmiştir. Bugün dünyanın dört bir yanında farklı kıtalarda, farklı milletlerle barış ve sevgi içinde yaşayan ve yaşamasını bilen halkımı Gürcistan’a; yani Gürcistan sınırları içinde olan Ahıska bölgesine dönmeğe ve tarih boyunca Gürcü kardeşlerimizle aramızda nifak tohumlarını ekmelerine rağmen barış ve esenlik içinde yaşadığımız gibi yine aynı biçimde yurdumuza dönerek yaşamağa davet ediyorum.

 

<-Geri

 1 

Devam->

 
 
  Bugün 8 ziyaretçi (8 klik) kişi burdaydı! Copyright Rasim ŞAKİROV  
 
MASALLARIN EFENDİSİ GÖNÜLLERİN SESİ Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol